HAKİKAT EHLİ

Şeyh Muhammed Nazım El-Hakkani En-Nakşibendi Hazretlerinin 1983 Sohbeti


Boyuna kayıt tutuyorlar. Hiç bitmeyen kaset var. Ta biz dünyadan bitip gidinceye kadar bundaki
kasetlerin dolması yok. Boyuna yazar, ona hiç aldırdığımız yok. Bu açık mı diyor. Bir saçma sapan söz
yazmasın diye çok dikkat ediyoruz. Melaikenin içine o kadar aldırdığımız yok. Biliriz. O zibil deriz biz.
Zibilleri çöplüğe atarlar. Bizim zibil yerine olan amelimizi de çöplüğe atacaklar. Bizim gibileri ameli zibil
yerine.
Yalnız arada bir araştırtıyor. “Acaba bu zibilin içerisine, çöpün arasına bir cevahirden ufak bir şey de
karıştı mı bakın” der Cenab-ı Mevla melaikeye “Bakın bakalım bu kulumuzun bu kadar efendim amelinin
arasında efendim işe yarayan bir şey var mı? Bu çöpleri karıştırın…” diye emreder. İşte bulunursa ona
itibar ettirir de, ötekileri döker. Çöpe dökün. Cehenneme dökün. Büyüklerin işi başka.
Onların temiz amellerinin içerisinde temiz olmayan nesne makbule geçmez. Ne için bunu araya
sokuşturdu diye sorulur onlara. Niye dikkat etmedin? Avamı nas onlar için bir çuval zibil getirseler, bakın
arasında işe yarayan bir şey var mı denir. Ama büyüklere ne için bu lüzumsuz şeyi araya soktun denir. Ne
yapalım? İşte bizim işimiz öyle. Çör-çöp kabilinden zibil bir şeyler. Bunu böyle bilmek lazımdır.
Bildikten sonra “ya Rabbi, Senin huzuruna takdim olunacak amelimiz yok. Sen bir kıymet verirsen,
Sen’in kıymetli kullarının hürmetine bizi de bağışlarsan, o Sen’in fazlı keremindir. Yoksa biz Sen’in
huzuruna salih amel takdim edemedik, edebilmekten aciziz. Utanarak Sen’in kapına geldik, ya Rabbi. Bizi
setreyle” demekten başka bir şey bize olamaz.
Destur ya Seyyidi ya RasulAllah. Ne yapalım? Kaht-ı ricalde kaldık. Adam kıtlığında kaldık. Allah’ın
aslanları olan Evliya-i Kiram ortalıktan çekilmiş saklanmışlar. Efendim öyle derdi Büyük Şeyh Ffendi
hazretleri Sultan ül-Evliya. Bir kendini çok görüp, beğenen bir Şeyh varmış. Ona çok çıkıştı o. “Sen beş-on
kürt başına toplandı da, kendini adam mı sanıyorsun? Senin misalin, bir kara kandil deriz biz, kara kandil
tutuşturmuş bir adamcağız, o kara kandilin üzerine gelen sivrisinekler oluyor. Sen işte ondan ibaretsin.
Kendini bir adam mı zannediyorsun? Güneş yerine mi sayıyorsun sen?” diye ona iyi çıkış etmiş. Neden?
Haddinde durmadı o da, fitne çıkardı diye. O Halep cihetlerindeydi o kimse, Suriye’de. Ona öyle darılmıştı. Şimdi o gibi diyoruz. Bizim bizim halimiz de ona temsildir. Allah bizi nefsimize bırakmasın.
Söyleyen kimsenin hal ve şanı aşı gibi millete yapışır. Onun için bir efendim hocanın talebeleri, bir muallimin talebeleri, bir hocanın efendim dinleyicileri, bir şeyhin müridleri, onların tabiatı neyse, onlar makes olur. Ondan onlara sirayet eder. Sağlam insan ile
düşüp kalkan sağlamdır. Çürük, hasta insanlarla düşüp kalkarsa, onların hastalığı sirayet eder. Onun için
görüşeceğiniz kimselere diyor, bir, bir de dinleyeceğiniz kimselere çok dikkat ediniz.
Zahiri miskinlik de var, uyuzluk deriz. Uyuzluk da var. Zahir uyuzluk var, bir de manevi uyuzlar da var.
Bizim zamanımızda efendim, belki zahiri uyuz hastası azdır. Ama manen uyuzlaşan, uyuz hastalığına
tutulan çok vardır. Sakınmak lazım onlardan. Uyuzun yanında kuduz da var. Zahir hastalıkta kuduz olan
da var. Onun ilacını bulmuşlar. Lakin manevi kuduz sıfatında din ve imana mûzil olam kavim var.
Onların ısırmasından sakın. Seni berbat eder. Bu kadar onlar da artmış. Binaenaleyh, talebe hocasından
ders alır. Hocanın sıfatı ne ise, talebede görünür. Şeyhin hal ve şanı ne ise, terbiye ettiği müridinde o
görünür. Efendim, muallim okuttuğu talebesine kendisinde olanı aşılar. Binaenaleyh, şimdi bizim bu
zamanımızda Allah’ın aslanları olan Evliyalar, Cenab-ı Hakk’ın ahbapları, hepsi perdeleri indirmişler,
gizlenmişler. Meydanda işte cılız, selemsiz bir kimseler dolaşıp duruyoruz. Allah bizi affeylesin.
Destur. Onun için destur diyorum. Destur dediğim vakitte o aslanlar işitir. İmdat diyorum, meded
çağırıyorum onlardan. Bizim imdadımıza yetişirler. Aman bu kadar ümmeti Muhammedi burada toplanıp
duruyor bir şey dinlemek için, bir şey öğrenmek için. Korkuyoruz. “Man ghashshana fa laisa minna”
hadisinden korkuyoruz, ürküyoruz. Neden?
“Bizi aldatan bizden değidir” dedi Peygamber aleyhi salatü ves selam. Çok korkulan Hadis-i Şerif’tir bu.
Dünyada aldatmak çok hafif bir şey. Dünya metaından aldatması, o da mesuliyeti mucip ama asıl ahiret
cihetinden, din, iman cihetinden efendim, aldatan kimselerin mesuliyeti ağır. Bu kadar ümmeti Muhammediye’ye ne söyleyeceksek, biz bilmiyoruz. Sizin imdadınızı isteriz, ya vaktin sahibi olan ya Ricalullah, ey Allah’ın aslanları olan, ehlül hakikat olan bu dünyanın zahirine de hükmeden, bâtinine de hükmeden, insine de hükmeden, cinine de hükmeden,
Peygamber vekilleri olan Zevat-ı kiram. Bize imdad ediniz diye çağırıyorum. O zaman biz aczimizi ortaya
koyduğumuzda, aczimizin miktarınca bize takviye gönderirler. Cephede bile asker hangi taraf fazla çağırıyorsa, imdad talep ediyorsa ihtiyat kuvveti oraya yığar, o
tarafa gönderir. Biz nefs, heva, şeytan, dünyanın harbindeyiz ve onların karşısında çok defa mağlup
oluyoruz, zaafa uğruyoruz. Onun için Evliyalardan, Peygamber vekilleri olan ehlül hakikatten, Evliyaullah’tan istimdat ediyor, meded talep ediyoruz. Onlar sağır değiller. Sağır olan Peygamber vekili olmaz. Âmâ olan Peygamber vekili olmaz. Cahil olan Peygamber vekili
olmaz. Ölü olan Peygamber vekili olmaz. İradesiz olan Peygamber vekili olmaz. Peygamber aleyhi salatü ve selam’da ne gibi kemal varsa, o kemalden varistir onlar. Peygamber aleyhi salatü ve selam da Cenab-ı Hakk’ın mutlak kemalinden kendisine verilmiştir. Onun için buradan çağırdığımızda nerede duyar deme. Bu makam burada hazır olanları inandırmak için olan makamdır. Burada oturduğumuz maksat ve hikmeti nedir buradaki oturmaklığımızın? Burada hazır
olanları inandırmak içindir. İnandıracağımız nedir? Maneviyattır. Maneviyata inanacaksın. İman dersidir
buradan verilen bize.
Müspet ilmi dışarıda bulursun mekteplerde, efendim dolu onlar. Sana onu öğretecek kimse çok. Bizim
buradaki bulunuşumuzun gayesi, hikmeti inandırmak, iman dersi vermek için. Onun için söylenen sözü sen aklınla tartmaya kalkarsan, olduğun yerde alırsın, akıl terazin kırılır, bir şeye yaramazsın. Bu inandıracak meclislerdir. Ona göre dikkat eyle. Bazı defa söylediğimiz sözler hem seni yoklamak için, hem imanını takviye etmek içindir. Burada biz
ağzımızı açtığımız anında ve imdad çağırdığımız anında vaktin sahibi olan evliyaullahlar onu işitmese,
Evliya olmaz zaten onlar. Onlar da senin, benim gibi ölü cinsinden adam olur. Hayat olan ve ellerinde
irade olan ve ilim nuruyla, marifet nuruyla yoğrulmuş olan zatlardır onlar. Onlar bizi boş bırakmaz. İşitir
ve imdad gönderir.
Audhu billahi min ash-shaitani rajeem. Bismillahi r-Rahmani r-Rahim. La havle ve la kuvvete illa billahi l-
Aliyyü l-Azim. İşte bu giriş yapıncaya kadar efendim, bir mükemmel bir sohbet oldu onların tarafından.
Biz de bir Kelime-i Şehadet getirelim de, o Kelime-i Şehadet’in bereketi ve nuruyla kalplerimiz ihya olsun.
Eşhedü en la ilahe illAllah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resuluh, sallAllahu Teala aleyhi ve
selam. Buradan ötede bize açılacak bir denizin nişanlarını gösterdiler bize şimdi ama bir parça o müstakil
bir sohbet olacak. Şimdi işitmiş olduğumuz kelam ile iktifa edelim de, şimdi de inşaAllahu Rahman ileriye
doğru onların bize talim edeceği neyse, o meseleye bakalım. Ve min Allahi tevfik. Bi hürmeti l-Fatiha

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir