Şeyh Muhammed Nazım el-Hakkani en-Nakşibendi Hazretlerinin Ağusts 1980 Sohbeti
Alemlerin Rabbi en cömert ve en rahmetlidir. Cenab-ı Hakk sıfatlarını şöyle söylüyordu “Elhamdu Lillahi
Rabbi l-Alemin”. Bütün şükürler ve tazimler Cenab-ı Hakk’a edilmelidir. Kullarının tazim etmesiyle veya
şükretmesiyle daha yüce veya övülmüş olmaz Ama O ‘Hamid’dir. (Tazim edilen). Bütün tazimler ve bütün
şükürler O’nadır. Hepsi O’nadır ve O’nun içindedir. Biz sadece bütün tazimler ve bütün şükürlerimizi O’na
sunuyoruz ve söylüyoruz. Biz Ona birşey verecek değiliz. Hayır. Çünkü o zaten Yücedir.
Yücelik O’nun temel sıfatıdır. Başkası tarafından O’na verilmemiştir, hayır. Mutlak Yüceliğin sahibi
kendisidir. Bu sebeple şükürlerimizi bütün teşekkürlerimizi, bütün tazimlerimizi, övgülerimizi O’na yani
Mutlak Sahib’e vermemiz emredildi. Bütün şükürlerimiz ve bütün tazimlerimiz O’nadır. O Hamid’dir her
şükrün, her övgünün, her tazimin Mutlak Sahibidir. Hepsinin.
Ama Rabbimiz, Cenab-ı Hakk’a şükrederken ve ona tazimlerimizi sunarken biz de şereflendiriliriz, biz de
tazim ediliriz Rabbimiz tarafından tazim ediliriz çünkü “Allah’ın ödülü amellere göredir.” İslam’da ölçü
budur. (Ve aleykum selam ve rahmetullah) “al jazau min jinsi l-amal”, biz Cenab-ı Hakk’a tazimlerimizi ve
şükürlerimizi sunduğumuzda Cenab-ı Hakk’tan da bize teşekkür ve tazim gelir. Ve Allah’ın teşekkürü
kulun teşekkürüne benzemez. Bir iyilik yaptığınızda sizden bir yilik gördüğümde ‘teşekkür ederim’ derim.
Bu teşekkür Rabbimizin teşekkürü yanında hiç kalır.
Rabbimize şükredip “Elhamdulillah” dediğimizde, O’nun sonsuz lütuflarından açılır ve kullarının üzerine
yağar. Bu sebeple Hamid’dir. Ezelden ebede. Ama O kullarına emretti Ona şükretmelerini ve ona tazim
etmelerini ne kadar şükreder ve tazim edersek Merhamet Okyanusları’ndan o kadar gark eder. Lütuf
Okyanusları’ndan gark eder. Estaizubillah: “O’na yaklaşmaya vesile arayın” (5:35).
Rabbimiz, Cenab-ı Hakk diyor ki; “Ey kullarım hep istemelisiniz, hep vasıta aramalısınız. Lütfuna, merhametine yaklaşmak için. Bu sebeple ilk emir: “Elhamdulillahi Rabbi l-Alemin”. Fatiha Suresi’nin açılışıdır. Rabbimizin sonsuz Lütuf Okyanusları açılır, sonsuz Merhamet Okyanusları’nı açar bize. Bu sebeple sure böyle başlar ve Cenab-ı Hakk ilahi sıfatlarını söyler kullarına. Resulü’ne şunu söylemesini emreder; “Man lam yashkuri n-nas lam yashkurillah.” “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a teşekkür etmez.” İnsanların birbirine teşekkür etmesini de emrediyor. Çok güzel, güzel
edeb. Nezakettir bu. Nezakette son nokta. Herkese teşekkür etmek. Çünkü teşekkürden sonra saygı gelir. Saygıdan sonra birbirine sevgi gelir. Evet. Ve der ki; “İnsanlara teşekkür etmeyen Rabbi’ne de müteşekkir olmaz. Bu sebeple teşekkür ettiğimizde o insanın Rabbi’ne teşekkür ediyoruz demektir. Çünkü o insanın
Yaradanıdır. Ona teşekkür ediyorum demek, O’nun Yaradanına, Alemlerin Rabbi’ne teşekkür ediyorum demektir. Bazı sıfatlarını bildirmiştir ama o sıfatların yanı sıra sayısız sıfatları vardır. O’nun sıfatlarının hepsini bilmemiz imkansızdır bize bildirilen ilahi sıfatların isimleri haricindekileri bilemeyiz.
‘Elhamdulillah’ dedikten sonra Allah’a tazim ve şükürlerinizi sunmak zorundasınız. İnsanlar soruyor “Allah kimdir?” Ve O der ki “Allah Alemlerin Rabbi’dir”. Rabb. Rabb kimdir? Rabbın
manası nedir? Alemlerin Rabbi. ‘Rabb’ kelimesinde, Rabb daha kapsamlıdır. Kapsamı çok geniştir ‘Rabb’
kelimesinden. Rabb. ‘Rabb’ kelimesinde Yaradan da vardır. ‘Rabb”in içinde terbiye eden anlamı da var.Yetiştirmek, şekil vermek. Kainattaki herşeyin bir tasarlayanı, şekil vereni vardır.
Bir fabrikaya girseniz, bir araba fabrikasına, her parça tasarlanmış veya şekillendirilmiştir. Bir usta veya
zanaatkarın elinde şekillendirilmiştir. Usta? Evet. Tasarlanmıştır. Tasarlayan ve şekil veren. Kainattaki herşeyin en küçük parçanın, atomların bile bir tasarımcısı olmalıdır. Şimdi kainata bakıyoruz ve ilk önce şunu anlıyoruz ki bütün bu alemlere şekil veren Biri olmak zorunda. Ama kainattaki sayısız canlıyı gördüğümüz zaman şaşırıyoruz. Bu yüzden insanlar hayret ediyor. Tek bir tasarımcı olmasına şaşırıyorlar. Merak ediyorlar, merak. Ama Cenab-ı Hakk diyor ki; “Ben tasarımcıyım, yetiştirenim, şekil verenim, yapanım ve Yaradanım. Herşeye bakan ve besleyenim.” Sonra bu devirde (İbrahim) bizim devrimizde bilim temel taşı arıyor. Bütün bu kainat bir yapıdır. Bu yapının temel taşı nedir? Atomlar, temel taşlar, yapı taşlarıdır. Atomları ve atomların yapısını buldular aynılar. Bu sebeple hakikaten kabul etmeliler, anlamalılar ki bütün kainat
zuhur ettiğinde Yaradan aynı yapı taşlarını kullandı bu yüzden tek bir Yaradan olmalıdır.
Ama sonsuz ilmiyle kainata sonsuz şekiller vermiştir. Şimdi açıklandı ki Alemlerin Rabbi tektir çünkü biz yapısı farklı olan hiçbir atomu göremiyoruz. Şöyle oluyor, birincisi hidrojen, 1 – 1. Sonra artıyor. Sonra
Yaradan ilmini veriyor ve 2 – 2 yapıyor, 3 -3 veya daha fazla, artıyor hep. Ama ilk yapı taşları 1 ve 1’dir. Rabbi’nin Birliğini gösterir. Birlik herşey 1’den çıkar ve artar. Bu yüzden hiçbir sayı yoktur ki 1 rakamına ihtiyaç duymasın. Her sayı 1 rakamıyla var olur. 1 olmadan 2 , 2 olamaz. Bir olmadan bin olamaz veya 999 olamaz. Bin olması için 1’e ihtiyaç vardır. 1 olmadan 1001
olamaz. Tek başına bin 1’e ihtiyaç duyar 1001 olabilmek için. Rabbin ‘Bir’ olduğuna işaret eder. Ve herşey birden artar. Onun sonsuz Kuvvet Okyanusları ile sonsuz ilimleriyle sonsuz ilimleri kullanarak. Atomları incelediklerinde insanın aklı durur. Hala bir bilnmezdir. Bilinmesi imkansızdır.
Ama onlar şöyle söyleyebilirler; “Sonunda bu sadece kuvvetin tezahürüdür. Derler ki; atom enerjiye dönüşür, kuvvete dönüşür, Kuvvet Okyanusları’na çekilir. Rabbimiz Cenab-ı Hakk şöyle der; “Gel”, onlar
da gelirler, zahir olurlar. Zuhur ederler, tecelli ederler. Böylece bütün kainat O’nun emriyle Kuvvet Okyanusları’ndan zuhur eder. O sadece “kun” der. O emirle
herşey Kuvvet Okyanusları’ndan alemler olarak zuhur eder. O “Olma” derse Kuvvet Okyanusları’nda
eriyip giderler. Yok olurlar. Biterler. Bu sebeple, ebedi, sonsuz Kuvvet Okyanusları Cenab-ı Hakk’ın emri ile zahir olur, mahlukat olarak zahir olurlar. Sonsuz yaratma ezelden başlar ebediyete gelir ebediyetten
sonraya uzanır.
Rabb şekil verir herşeye yaratmasını verir sonra şekilleri olur, özellikleri, sıfatları olur. Herşey sıfatını
Rabbin bir mübarek isminden alır. Böylece sen ve sen ve sen herkes şimdi genel olarak söylüyoruz sonra bilhassa Ademoğlulları hepsi Rabbimizin mübarek isimlerinden birini taşır ve tecellisi olur. Tecelli eder. Anlayabilirsiniz. Ademoğulları’na büyük şeref verir bu.
Bu sebeple Ademoğulları yaradılanlar arasında en şerefli olanlardır. Çünkü herkes Rabbimizin mübarek isimlerinden bir tanesini temsil eder ve tecellisi olur. Sizde tecelli eden o mübarek isminizi bilmeden
Rabbinizi ne tanıyabilir ne de anlayabilirsiniz. Rabbimizi bilmenin, tanımanın anahtarı budur.
Peygamberimiz aleyhisselatu vesselam “man arifa nafsah faqad arifa Rabbah” “Kendini bilen, Rabbini bilir” dediğinde bu bilgi kendimiz içindir. Size sorsam “Sen kimsin?” “Şeyh İbrahim’im” dersin. Bir sürü Şeyh İbrahim bulabiliriz. Sonra dersin ki;
“Meşhur Şeyh İbrahim”. “Şeyh İbrahim, Şükrullah” dersin. Evet. Senin tarifin budur. “Muhammed
Knight, Şeyh Muhammed Knight” dersin kendine ait 2 isim mi biliyorsun sadece? “Ben Abdul Hakkım,”
diyor Şeyh Abdul Hakk. Başka yok mu? Sadece bu ismi mi biliyorsun? Ve sen. Sen bir alemsin.
Seyyidina Ali dedi ki, “Ey İnsan, sen kendini küçük bir beden zannediyorsun, ama hakikatte sen bir
alemsin”. Cenab-ı Hakk’ın kalbini açtığı Ademoğulları bu aleme veya kendilerine başka gözle, başka bir
bakışla bakar. Bana kızmayın kendinize koyun gibi bakıyorsunuz dediğim zaman. Anladınız mı? ‘Koyun
bakışlı’ insanlar insanın bir alem olduğunu, kendi içinde koca bir alemi temsil ettiğini göremez. Bu
sebeple biz sadece “Ben Şeyh Abdul Hak’ım, Şikago’da yaşıyorum” demeyi biliyoruz. Evet. New York’ta
veya Santa Fe’de değil.
Şimdi insanoğlunun bildiği tüm ilimler evliyaların ilmi yanında sadece bir damladır. Sdaece bir damla.
Onlar önce kendilerini bilirler, sonra başkalarını bilirler. Sen bir galaksi gibisin, o bir galaksi neler var
içinizde? Kaç tane yıldız, güneş ve dünya var içinizde buna rağmen kendi yıldızınızı bir ışık noktası olarak
görüyorsunuz ama siz o kadar büyüksünüz ki büyük ve dev gibi aslında sizin hakikatiniz. Hakikatiniz.
Kendi içinizde devasa dünyalar var. Ama şimdi, sıkıştırılmış… bir atom parçasını görmüyorsunuz, ne kadar çok kuvvet var içinde? Evet. Rabb, ne zaman bilinir? Rabbinizi ne zaman bilirsiniz? Hangi isim ile şekillendirildiniz? Bunu bilmek zorundasınız. Hangi mübarek isimlerle şekillendirildiniz? Rabbinizin ilmi
için anahtar olmalı bu. Rabbu l-Alemin. “Rabb yoktan var etti” diyoruz ama yanlış hiçlikten mi tecelli etti bütün alemler? Ama yanlış bir kelime.
Cenab-ı Hakk herşeyi yarattı Sonsuz Kuvvet Okyanusları’nda alemler vardır. “Bir şeye zahir ol der. Onlar
bâtın (gizli) idi. Biz tecelli ediyorsak ve zahir olduysak bize İlahi Nur’unu verdiği içindir. Bu sebeple
diyoruz ki herşey nurdan yaratılmıştır. Nur, maddi değil madde yok. Onun için boşluk yok.
Hayır, sadece görünüş. Cenab-ı Hakk yaratmayı istediği zaman nurlarından yarattı ve bütün kainat Hz.
Muhammed (sas)’in nurlarından yaratıldı. Çünkü o ilk yaradılandır Cenab-ı Hakk O’nun İlahi Nurları’ndan
bir avuç aldı ve “Ol! Habib Muhammed” dedi. Habib Muhammed (sas) zahir oldu. Cenab-ı Hakk, o Nur
Okyanusları’ndan bütün alemlerin zuhur etmesini emretti. Ve zuhur etttiler. Ve siz de o sayısız mahlukattan bir tanesisiniz.
Ama diğerlerinden ayrıştırıldınız. Rabbinizden sizi bazı farklı nurlarla diğer mahlukattan ayırdı. O Yaradandır. Biz… Yüksek seviyeden gönderiyorlar. Çok yüksek seviyeden geliyor kelimeler şu an, bunun için Yaradanımız hakkında bir şey söyleyeceğim zaman aşağı inmeliyiz kainatın bir Yaradan’a ihtiyacı
vardır çünkü mahlukat varlıktadır. Yaradılanlar varsa, Yaradan da vardır. Olmak zorunda. Mantık bu,
mantık. Mantıklı. Çünkü şu ana kadar kimse yaratıcı olduğunu iddia edemedi bir parça toprağı veya bir şeyi yarattığını. Kimse iddia edemez.
Evet, Nemrud iddia etmişti “Yeryüzünün Rabbi benim” demişti. İbrahim (as) ile tartışıyordu ve soruyordu “Rabbin ne yapar?” Hz. İbrahim dedi ki; “Rabbim can verir ve can alır”. O da dedi ki; “Onun
sıfatı can alıp vermekse onu ben de yaparım”. Ne kadar kabak kafalı! Can vermek kolay zannediyor. 2
tane köle çağırmış birini öldürmüş birini azad etmiş.
“Ben de senin Rabbin gibiyim, 2 kölenin birini öldürdüm birini azad ettim” demiş. O kadar aptal. ‘Dört
köşe kafa’. Can alıp vermek çok kolay zannediyor. Ama İbrahim (as), böyle aptal birisiyle tartışmamış bile hemen başka bir ispat getirmiş ve demiş ki; “Evet, siz bunu yapıyorsunuz ama Rabbim güneşi Doğu’dan
doğurur, Batı’dan batırır”. Siz güneşi Batı’dan doğurup Doğu’dan batırabilir misiniz?” “Kafir şaşırıp kaldı”
(2:258)