Şeyh Muhammed Nazım El-Hakkani En-Nakşibendi Hazretlerinin 13 Ocak 1983 Sohbeti
Gucdevani Hazretleri diyor bir müridini halvete koymuş. O gün farz namazı eda etmeye vakit bulamadı.
Boyuna durup guslediyor. Namaza tekbir alıyor, namaza giriyor, dünya hatırına geldi mi, hemen akabinde
durup guslediyor. Tekrar geliyor. O gün diyor o hücümundan, havatırların hücümundan farzı
yetiştiremedi diyor, farzı edaya. Onun için evliya rütbesi başkadır. Onların yolu sağlam yoldur, tamamdır.
Dünya büyük necasettir. Ona girdiği anında cünup oluyor. Allah’ın divanında hatırına dünya gelmesi
cünuplüktür. Yıkanacak, vaciptir. Ahiret aklına geldi, cennetler hatırına geldi, abdesti bozuldu. Abdest
alacak. Daha ahiret, ahiret. E sen Allah’a kulsun. Sen Allah’ın divanına Allah için durdun. Ahiret için
durmuyorsun. İşte o mühim olan noktadır bu. Bu taharet meselesi. Taharet farzdır. E sabun yutalım
öyleyse de temizlenelim. Yok. Sabunla, sodayla, vimle, bilmem tide ile temizlenecek iş değil bu.
Manevi pislikten temizlik manevi yol ile olacak. Dünyanın hakaretini bilmeyen, sırtına leş yüklenip de
duran adama benzer huzurda. Leş taşıyor sırtında. Nasıl olur onun Allah’ın huzurunda duruşu? Mühim
noktadır bu. Dikkat edilecek meseledir. Din, evet onun için oyuncak değil. Ve biz temizlenip Hakk’ın
divanına durmaya mükellefiz. Peki. Bu tevhid, dedik ya tevhid temizliğe sebeptir.
Tevhid ile meşgul olmak temizlenmeye vesiledir. Biz kaçak olaraktan dünyanın işlerinden ara bulup da
namaza veyahut ibadet-ü taata meşgul oluyoruz. Lakin o da dediğimiz gibi dünyanın efkarıyla yalaş bulaş
oluyor. Bununla beraber Cenabı Allah kulunun özrünü de biliyor. Kabul ediyor. Lakin kula lazım gelen
edeb gözetmesidir. Kendi halini bilip de ya Rabbi benim halim perişandır.
Senin huzurunda durmaya da utanıyorum. Belki diğerleri hakkında da hüsnü zan edip, belki başkaları
kendi hallerinin benden ziyade bilip de Allah’ın divanına durmaktan utanıyorlar, diyebilmeli. Ötekiler
hakkında da böyle hüsnü zanda bulunup yahu onlar demek ki kendi hallerini bizden ziyade biliyor da
onlar Allah divanına gelmeye utanıyorlar.
Ey nefsim sen utanmıyorsun diye kendi nefsini tevbih etmelidir, azarlamalıdır. Onlar gelmiyor. Ya sen
utanmadan geliyorsun. Kendi haline bakmıyorsun. Temizlenmeden geliyorsun. Hadesten tahareti tamam
etmeden geliyorsun. Ya sana ne demeli? Onlar gelmiyor olur ki utanıp da gelmiyorlar. Hakikaten bazıları
der ki ama biz bu halimizle bu kadar isyanın içerisindeyiz. Nasıl gideyim diyenler var. Çok kimselerden
işittim ben onu. Yahu gidecek halimiz mi var bizim diyor. Demek ki içten gelen bir hâyâ duygusu vardır ki, al haya-u min al iman. Haya imandandır. Bak bu
sohbette bize mühim edeb talim edilmiştir başkalarına karşı. Hem kendimizin notunu vermek için bize bir
tevbih oldu. Hem de gelmeyenlere bir özür kapısı açtı. Ki onlar demek ki kendi hallerine bizden ziyade
vakıftırlar da utanıyorlar. Bir hüsnü zan kapısı açtı onlara Cenabı Allah. Onlara da karışmamak için, onları
ayıplamamak için. Şimdi biz kendimiz hakkını verip de dediğimiz gibi gönül Kabesine de durabilirsek o
zaman amenna ve saddakna.
Ama kalıbımızla duruşumuz zoraki oluyor. Demek ki kulum gönülden Bana kulluk yapmıyor. Öyle değil
mi ya? Gönülden kulluk istiyor Cenabı Allah. Ne için gönülsüz gelip Benim divanımda duruyorsun derse
Cenabı Allah ne cevabımız var? Hakikaten bu düşünülecek mühim bir mesele oldu. Öyle ya niye gönülsüz
yapıyorsun? Ya Rabbi gönüllüydüm. E bak bakalım sana, senin kalbine bir nur verip sana senin
hakikatinden röntgen senin içini dışını gösteriyor gibi Cenabı Hak kudretiyle, işte sen durduğunda
namaza böyleydi halin.
Bak bakayım gönlün neredeydi? İnkara mecal var mı? Gönlün Benimle değildi. Sen gönlünü başkasına
kaptırmış idin. Zoraki kulluk yapardın sen ey kulum ne için öyle yaptın? Ne için gönlünü Bana vermedin?
Ben’den alasını mı buldun ki gönlünü kaptırdın ey ahmak derse, Hacı Fuat. Ya. İşte onun için edeb ya Hu.
Herkese karşı edeb ya Hu. Neden?
Biz Allah’a karşı tamam kulluk kemerini bağlayamıyoruz. İşte bu çok üzerinde durulacak noktadır.
Gönüllü müsün ibadette, gönülsüz müsün ey nefsim? Gönül verdin mi Mevla’na? “laAAnata Allahi AAala
alkathibeen” (3:61) Yalancıya lanet var. Evet diyemezsin ki. Ya Rabbi Sen bizi affeyle. Ya Rabbi Sen bizim
gönlümüzü topla de hiç olmazsa. Halini bil. İsteyeceğini de bilirsin o zaman. Halini bilmesen, dermanını
bulamazsın. Halini bildiğinde halini arz edersin Cenabı Allah’a.
Halim budur ya Rabbi, ne yapayım? Ben zayıf kuluna, Sen merhamet kıl. Sen benim perişan halime lütuf
kıl, merhamet eyle de. Ne dua edelim diyor şeyde, namazın sonunda? İşte duadır bu. Bu halimiz
perişandır. Çünkü gönüllü değiliz bu ibadette. Sen bize merhamet buyur ya Rabbi. Peki. Bu tevhid, La
ilaha illa Allah O’na devam bereketine Cenabı Allah’ın nazarı bizim üzerimize gelir.
O’nun nazarına mazhar oluruz. Kulum Beni zikrediyor. Ana Jalil thumma zakarani. Ben, Beni zikreden
kulumun meclisindeyim. Onun oturduğu meclisteyim. Yani onun huzurundayım. Biz zikirle Rabbimiz’in
huzurunda oluyoruz da O da azametiyle beraber buyuruyor: Ben, Beni zikreden kulumun meclisindeyim.
Hazırım. Her yere hazır ve nazırdır Cenabı Allah. Lakin zikreden kulun meclisindeki hazır oluşu kula şereftir. Teşrif içindir. Ona şeref vermek için. Onu
tazim içindir. Ona rahmet hazinelerinden, lütfu kerem denizlerinden açıp vermek içindir huzuru. Yoksa
Cenabı Mevla’nın hazır olmadığı bir zerre varlıkta bulunamaz. Her zerrenin, cüz ün la yetecezza olan her
şeyin kıyamı Cenabı Allah’ın huzuru iledir. Cenabı Allah orada o zerrede kudretiyle ve ilmiyle bulunmasa
o zerrenin vücudu mümkün değildir.
Her şeyin varlığı ve kıyamı Kayyumiyet sıfatı ile Cenabı Hak’tandır. Kayyum O. Binaenaleyh işte Cenabı
Allah Beni zikreden kulumla beraberim buyurduğu manası, her zerrenin varlığında hazırdır Cenabı Allah.
Lakin zikreden kulun meclisinde olması onu tazim için, onu teşrif içindir. Öyleyse lisanını Allah’ın zikriyle
yumuşat. Dilin Allah’ın zikriyle meşgul olsun ki o zikir Cenabı Allah’ın inayetini çeker senin üzerine.
O inayetle sen yoğrulursun. Yoğrulduğun vakitte seni başka bir kalıba döker Cenabı Allah. Sen mahşer
gününde başka bir surette haşrolursun. Zakirlerin kıyamet günündeki görünüşleri bütün mahşer halkını
cezbelendirecektir diyor. Kıyamet gününe onlar, zakirler gelirken onlarda olan heybet ve tecelliden
mahşer halkı onlara imrenip kalacaktır. Onların bu dünyadaki zikirlerinin nurları mahşerde zahir
olduğunda mahşer halkı mashaAllah diyecek. Bunlar kimler?
Bu tevhid Cenabı Hakk’ın muhabbetini celbe vesiledir. Lisan onunla meşgul ola ola damla damla ilahi
muhabbet senin kalbine dolmaya başlar. O zaman gönlünü kaptırırsın Cenabı Hakk’a. Cenabı Hakk’a
gönül vermeyen kimse kuru odundan beterdir. Kuru kütükten ibarettir, hiçbir şeye yaramayan. Onun için
aşksız kimseler cehenneme odun diyor. Bu dünyaya gelip de kalbi aşk ile uyanmayan bu kadar ayatı
beyyinatı seyredip Cenabı Hakk’a aşık olmayan bir kimsenin yeri ancak işte o cehenneme odun olmaktır.
Yazıklar olsun diyor, insan suretinde halkolduğun halde seni halkeden, seni nazu niyaz ile lütfuyla
toylayan Cenabı Allah’a aşık olamadın, gönül veremedin, o muhabbet deryasına dalamadın. Sen
odunmuşsun denecek ona. Onun için öyle söylerdi Sultanul Evliya Hazretleri, Şeyhimiz Hazretleri. Bütün
ibadetlerin hülasası ve dünya ve ahiret rütbelerinin en ilerisi ve dünya ve ahiret zevklerinin en ilerisi
nedir dendiği vakitte, muhabbetullaha mahzar olmaktır.
Zaten Cenabı Hak muhabbetiyle yaratmış bizi. Mayamızda muhabbet var, ilahi muhabbet var. Lakin biz
o ilahi muhabbete karşılık veremiyoruz. Onun muhabbetine karşılık vermektir maksat. O muhabbete sen
muhabbetle karşılık verebilirsen işte kemal ondadır. En büyük devlet odur. Sonsuz lezzet odur. Sonsuz
şevk ondadır. Vuslata giden yollar ondadır.
En ileri rütbe muhabbetullahı bilip, o ilahi muhabbete karşılık verebilmektir. Ve senin ‘indAllah’ta olan
derecen o muhabbete olan, o muhabbete karşılık olarak verebildiğin muhabbettir. Ona göredir senin
derecen de. Çocukluğu bırakın diyor. Ey yaşlı başlı kimseler vakit yaklaşıyor. Alamadıysan tedarikte
bulun. Dünya pazarından ne alayım dersen, en kıymetlisi nedir Muhabbetullah’tır. Muhabbetul Habib. Allah Sevgilisi’nin muhabbetidir ki Allah muhabbetidir o da. Ve
Evliyasının muhabbetidir ve müminlerin muhabbetidir. Derece derece. Alamadıysan tedarikte bulun. En
edna mertebe de müminlere olan muhabbetten başlar. O ilahi muhabbete giden yol birden biz yanarız.
Bana onu hikaye etti ve keşif yoluyla ben o kimseyi gördüm dedi bana Sultanul Evliya olan Şeyhimiz
Hazretleri.
Musa alahi s-salatu wa s-salam ‘ala Nabina alaihi s-salatu wa s-salam Tur’a giderken bir savmaada bir
abid kimse görmüş. Hu. Ya KelimAllah diyor Musa Peygamber’e. Tur’a gidersin. Cenabı Rabbul ‘Izzet’e
söyleşmeye gidersin. Benim arzu halimi Huzuru Rabbul Alemin’e arz eyle. Ve de ki ya Rabbel ‘Izzati wa l-
azamati wa l-jabarut. Filan yerde olan kulun, abid kulun Sen’den bir zerre muhabbet diler.
Muhabbetinden bir zerre onun kalbine at. Bak. İsteyecek şeyi bilmiş Selahi Bey ne isteyeceğini. Ne
istersin ya kulum dediğinde unutma, şaşkın olma. Bir, bir zerre bir muhabbet lütfeylesin bu kuluna.
Kurumuş odun gibiyim burada. Yeşereyim. Hayat bulayım. Aşkı şevk ile dolayım. Muhabbet isterim. Bir
zerre lütfetsin. Bunu huzura takdim eyle. Sonra Cenabı Hakk’ın huzurunda Musa Peygamber onu daha
bildirmeden Cenabu Rabbul ‘Izze, o kulumuza ya Musa onun yanındaki, onun istediği zerrenin zerresine
düşürttüm.
Onun istediği zerrenin de zerresini Ben ona gönderdim ya Musa, takdim ettim. O talip oldu. Gönderdim
diyor ona. Dönüp geçerken, aynı yoldan geçiyor haber vermeye. Ki Cenabı Mevla böyle sana lütfeyledi
muhabbetinden. Bir de baktı ki savmaa darmadağın olmuş. Abidi aramış. Yer yırtılmış yerin içinde vâlih ü
hayran. Böyle ne kadar seslense hiç duyacak hal yok. Böyle geçmiş kendinden. O aşkın fırtınası onu
tutmuş. O kadarcık ufak.
Ey müminler, O her şeye Kadir olan Mevla o muhabbet denizlerinden en azından azından bir nokta bu
yeryüzündeki bu insanlara, bu bizim gibi perişanilere koyverse oh, oh, oh. Oh, oh, oh. Bu dünya, bu
dünya ne olur, bu insanlar ne olur? Her şeyi unutur. Her şey unutulur, o muhabbet denizinde, o
deryadaki semekler olur. Allah Kadir’dir.
Hikmetiyle işte bizi böyle bırakıyor da biz de çağırıyoruz. Aman ya Rabbi aşkından bir noktayı koyuver.
Her birimize değil de, bu dünya ehline hepimize koyuver. Ne oluruz o zaman bir seyreyle. Tevhid
çekerken biz, yeryüzüne böyle başını eğip bakacak adam yok. O melekuta bakaraktan, zikri tevhid ile
dünyadan hepsi öyle gider. Ne yemeye ne içmeye ne uyumaya ne oturmaya, hiçbir tarafa bakmaya hacet
olmadan alıp gider. Kadir Hak. Kadir Mevla. Biz de bir şey yapıyoruz diye uğraşıyoruz burada. Cenabı Hak dilediği vakit nasıl olur bu alem? Bu
dünyadan ne kalır bizim kalbimizde? Hiçbir şey. İşte onu tahsile bak. Alacağın bu hayattan en pahalı şey.
Onun için iki günü müsavi olan diyor ziyanda. İki günü müsavi olan dediği yani bugünkü aşkı şevkin
dünkünden fazla olacak. Yarınki gün daha fazla olacak. Neden? Yaklaşıyor, Mevlaya. Dolacaksın.
Bir damla daha damlasın o aşkı şevkine, o muhabbete kalbimize bir damla daha ya Rabbi. Wa min Allahi
tawfeeq. Bu da bir denizdir. Hu. Allah içirtsin. Allah tattırsın hepinize, hepimize. Ya Rabbi bizi elimizden
tutacak, bize Senin aşkını terennüm edecek Senin aşık kullarını, sadık kullarını koyver ya Rabbi.
Biz kendi halimizden utanıyoruz ya Rabbi. Senin huzurunu mülahaza ettiğimiz vakitte büsbütün biz
kahrolup bitiyoruz, perişan oluyoruz ya Rabbi. Senin aşık kullarını, sadık kullarını koyver elimizden tutsun
ya Rabbi onlar bizim. Bi hurmati l-Habib, bi hurmati l-Fatiha.