Şeyh Muhammed Nazım El-Hakkani En-Nakşibendi Hazretlerinin 13 Ocak 1983 Sohbeti
Destur ya Seyyidi, ya RasulAllah meded. Meded ya Sultanu l-Enbiya, meded ya Sultanu l-Evliya, meded
ya Sadatina l-Kiram. Audhu billahi min ash-shaytani r-rajim. Bismillahi r-Rahmani r-Rahim. La hawla wa la
quwwata illa billahi l-Aliyyi l-Azim. Audhu billahi min ash-shaytani r-rajim. Bir temel dökelim. Ashhadu an
la ilaha illaAllah wa ashhadu anna Muhammadan ‘abduhu wa rasuluhu sallAllahu ta’ala alaihi wa sallam.
Oh. Alhamdulillah.
Bir defa daha bu şerefli kelimeyle bizi Cenabı Mevla şereflendirdi. Bizim imanımıza taze hayat verdi.
Bahar havası diyor, ağaçlara ne gibi tesir yaparsa bu Kelime-i Şehadet getirmesi bizim maneviyatımıza
öyle kuvvet aşılar, ferahlık verir. Darda olan kimse, içi daralan, sıkılan kimse bu Kelime-i Şehadeti getirsin.
La ilaha illaAllah Muhammadun Rasulullah sallAllahu alaihi wa sallam desin, ferahlanır.
Peygamber sözüdür bu alaihi s-salatu wa s-salam’ın. Bir melaike halkeyledi diyor Cenabı Allah. Bu
Kelime-i Tevhid’i uzatarak söylüyor. La ilaha illaAllah. Tamam ettiğinde kıyamet kopacaktır. Bir Tevhidinin
müddetidir diyor bu bizim devrimiz, bu dünyadaki bulunuşumuz kıyamet kopuncaya kadar işte bir Tevhid
iledir. Bir Tevhid bütün bu müddeti dolduruyor.
Bizim de ömrümüz bu Kelime-i Tevhid ile nurlansın, süslensin. Ne kadar Tevhid edersen, kıyamet
gününde senin nurun o derecede artık olarak gelecektir. Nurun o suretle gelir, ziyade olur. Peki. Bunu
söyleten Mevla ve dinleten Mevla, inandıran Mevla’dır. Hamdu sena olsun. Amellerin en güzeli
hangisidir?
Şimdi bunu bize bildiriyorlar. Bu membadan söyletiyorlar. Cenabı Hak azametle buyurur. Astaizhu billah
“Allathee khalaqa almawta waalhayata liyabluwakum ayyukum ahsanu AAamalan wahuwa alAAazeezu
alghafoor.” (67:2) Celle ve Ala. Hayatı ve ölümü halkeden Cenabı Allah’tır. Hayat ve ölüm Allah’ın
mahlukudur. İnsanları bu hayat için halkeyledi. Sonra ölümle de onları bu hayattan azlediyor, alıyor. Bu
hayat ve ölümün vücudunun hikmetini Cenabı Mevla buyuruyor işte.
“Liyabluwakum ayyukum ahsanu AAamalan” (67:2) Sizin hanginizin en güzel amelde olduğunu meydana
çıkartmak için. Size, sizin hakikatinizden göstertmek için yaratmıştır. Size, sizin ne olduğunuzu bildirmek
içindir. Yoksa Cenabı Hak biliyor. Ve nasıl olduğunuzu Cenabı Allah biliyor. Yalnız sana, seni şahit etmek
için. Sana başka yerden şahit getirmeyecek. Kendinden sana şahit verecek. Sana seni göstertecek Cenabı
Mevla. Kendi amelini sana gösterip, işte sen busun. Bu amele şahit de sensin. Hadi bakalım, bu amel hakkındaki hükmünü sen ver. Bu iş sahibi olan kimse için sen hüküm ver.
“Liyabluwakum ayyukum ahsanu AAamalan” (67:2) En güzel ameli kim takdim edecek diye sizi imtihan
için halkeyledi Cenabı Allah hayatı ve ölümü. Peki. Öyleyse şimdi, ahsenu amel, amellerin en güzeli
hangisidir? SubhanAllah. Cenabı Allah 124 bin Peygamber gönderdi alaihim us-salam.
O Peygamberlerin içerisinde hesna ve müstesna olanı Efendimiz alaihi s-salatu wa s-salam’dır. Ve bütün
Peygamberlere ve onların ümmetlerine Cenabı Allah salih amelleri talim buyurdu. Güzel hizmetleri
onlara bildirdi. Her ümmete göre onların Peygamberleri güzel olan amelleri talim etti. Peygamberlerin
kendi ümmetlerine talim edişleri kendi mertebelerine göredir.
Her Peygamberin Cenabı Hakk’a olan yakınlığı derecesinde ümmetlerine onlar salih amelleri talim etti.
Ve her Peygamberin ümmeti kendilerine Peygamberlerinin talim etmiş olduğu yoldan yürüyüp amel
ederek, onlarla kendi ümmetleri kendi Peygamberlerinin mertebesine göre rütbe kazandı. Bütün
Peygamberlerin serveri olan Efendimiz alaihi s-salatu wa s-salam. O’nun talimi, Kendi ümmetlerine olan
talimi hepsinden yükseğidir.
Onun içindir ki bütün şeriatların içerisinde İslam şeriatı ufuktur. Son ufuktur. Semadır artık. O ufukların
üstünde yükselen semadır. Onun üstüne çıkılmaz. Onu geçecek bir ufuk yok artık. Onun için Efendimiz
alaihi s-salatu wa s-salam’ın kendi hal ve şanına göre ümmetlerine onları kurbiyyet makamlarına Allah’a
ve O’nun rızalığına yaklaştıracak amelleri talim etmiştir. Biz o cihetle talihliyiz.
O sebeptendir ki Cenabı Mevla bu ümmeti Muhammedi kullarına öyle fırsatlar vermiş. Bir gecenin
içerisinde yapabildiği bir ibadet, o geceyi ihya etmesi, geçmiş ümmetlerin abidlerinin bütün ömürleri
müddetince yaptıkları ibadete bedel oluyor bir gecenin ihyası. Bu şerefi Cenabı Alalh Habibi’nin
ümmetlerine bahşeyledi, tahsis etti.
Şimdi, amellerin güzeli dediğimiz vakitte en çok bu kalıpların yaptığı değil de kalplere ait olan, niyetlere
ait olan hizmet oluyor. Kalben bizim yapacağımız ibadet, onun kıymetidir mühim. Kalbin getirdiği
şehadet dilinin getirdiğinden mühimdir. Kalbinin, gönlünün kıldığı namaz kalıbının kıldığı namazdan
mühimdir. Kalbinin tuttuğu oruç kalıbınla tuttuğun oruçtan mühimdir.
Kalbinin zekatı elinin verdiğinden mühimdir. Kalbinin haccı ve ziyareti kalıbının yapacağı hac ve
ziyaretten mühimdir. Aralarında ne kadar fark var? Bütün bu dünyada olan her şeyi biz toz yapsak,
zerreler haline getirsek bu kalbin hizmetine verilecek olanla kalıba verilecek hizmetin karşılığı o kadar
zerrelerin içerisinden bir zerre kalıba aittir. Gerisi deniz, kalbe ait olan hizmetedir. İşte bu hakikaten mühim olan bir meseledir. Biz kalıptan geçemiyoruz. Kalbe mükellefiyet kalbedir
hassa. Kalbi daha teslim alamıyoruz. Kalbi teslim alsak ooo. Gönül Kabesine durup iki rekat namaz kılsak
bütün kainatı sen kalbinde bulup, seyredersin. Demek ki amellerin güzeli hangisidir dediği vakitte,
sohbeti toplayalım. Kalbin yaptığı amellerdir.
Kalbe ait olanlardır. Kalbe ait olan ameli de kalbimizi bir defa Allah’ın razı olmadığı sıfatlardan,
ahlaklardan temizlemek lazımdır. Sonra masivadan ayıklamak ve temizlemek lazımdır ki kalbin yalnız
Allah’a ait olacaktır, bitti. O vakit amelin güzel amel sayılacaktır. Elbette ki her şeyin yolu, yöntemi vardır.
Oraya da biz bir köprüden geçmeyince orayı bulamayız. Oraya köprü de zahirde bize emrolunmuş olan
zahiru ş-şeriatın emri olan hizmetleri azaya emredip azamızı mükellef tutmaktır.
O köprüyü sen yürümedikten sonra o tarafa varamazsın. Dış azalarına hâkimiyet tesis etmedikten sonra
sen kalbini mükellef yapamazsın. Dış azalarımızı, kalıbımızı mükellef tutaraktan ilk olarak hizmet
yaptığımızda kalbin hizmetine sıra gelecektir. Kalp hizmete başladığı vakitte öyle derdi Sultanu l-Evliya
olan Şeyhimiz Sultanu l-Evliya Hazretleri bütün o kalbe mükellef olan kimse onun tek başına yapacağı
ibadetin kadri kıymeti o makama yetişmeyen bütün insanların yapacakları ibadetten kıymetlidir. Tek
başına.
Onun kalbinin yaptığı hizmet o kadar pahalı, o kadar kıymetli olur diyor o. O makam üzerine olmayan ne
kadar ibadet eden kimseler olduysa, ümmetler olduysa, insanlar olduysa hepsini topla. Kalbi namaz kılan
adamın kıldığı iki rekat onların hepsinin kıldığından ileri kıymetlidir. Hiç şüphesiz. Kalp bu. İnsan, suretiyle
değil; Allah yanında onun kıymeti kalbiyledir. Kalptir.
Dedik ya onu da biz hemencecik bulamayız. Bütün Peygamberler alaihim us-salam, o makama
ümmetleri çekmek için manevi kuvvetlerini sarf ettiler. Lakin onların manevi kuvvetleri Efendimiz’in
denizinden bir damla idi. O denizi Efendimiz ümmetleri için kullanıyor. Kalplerin mamurluğu için ve
mükellefiyeti için yolları da Efendimiz talim etmiştir.
Binaenaleyh O’nun getirmiş olduğu şeriat bütün insanın hayatına şamildir. Her halimize hükmeder.
Hiçbir hareketimiz şeriatın esaslarının dışında kalamaz. Onun için ef’ali mükellefin derler. Eskiden
ilmihallerde ef’ali mükellefin, mükellef olan kimselerin işleri diyerekten sekiz sınıfa ayırır onu. Öyle değil
mi? Sekiz sınıfa ayırır. Farz, vacip, sünnet, müstehap, mendup, mübah, mekruh, haram. Değil mi? Böyle.
Yani şeriatımız insanın hiçbir hareketini hükümsüz koymamıştır. Bir de müfsid var. İkisi bir olup da, o
müfsid de onun içerisindedir. İfsad olan amel. Hiçbir hareketimiz mühmel bırakılmamış, ihmal edilmemiştir. Durduğumuz, oturduğumuz, gidip
geldiğimiz, işlediğimiz her işin bir kıymeti, bir değeri vardır. Bir isim altındadır. Onlarla biz kalbimize yol
bulacağız. Onlarla kalbi mükellefiyete varacağız. O vakit sen bu alemden çıkarsın. Bu alemden çıkar. Sana
Cenabı Allah o zaman bir başka alem açar. Sen o alemin içerisinde yaşarsın. Bu alemde sen öyle bir
heyyula gibi dolaşırsın.
Lakin asıl senin dolaşıp durduğun, yiyip içtiğin, durup kalktığın alemin başkadır. O kalp mükellef olduğu
vakitte bu alemden sen çıkarılırsın. Bu alemde duramazsın zaten. Bu alemde dayanamaz o kimse. Bu
alem zaten öyle bir kimseyi de çekemez. Ona hastır o. Binaenaleyh amellerin en güzeli hangisi olmuştur?
Kalbin yapmış olduğu ameldir.
Kalp zahirdeki bütün azaların yaptığını bittamam yapar. Ve onların yapamadığını da yapar. O kalpte
acayip bir sır vardır. Allah bizi de o kalbi mükellefiyete ulaştırıp insana tahsis edilmiş olan kemal
merteberine bizi de yetiştirsin. Bi hurmati l-Habib, bi hurmati l-Fatiha.