Şeyh Muhammed Nazım El-Hakkani En-Nakşibendi Hazretlerinin 30 Kasım 1979 Sohbeti
Bismillah ar-Rahman ar-Rahim, bu bir cevaptır, Avusturya’da yaşayan kardeşimiz İshak’a. Avusturya’nın
aslanı. İkinci aslanı, birinci aslanı Şeyh İsa’dır. Soruyor (mektup okuyor): “Gelen ayın başında evimden
çıkmak zorundayım. Seçeneklerimiz var: Viyana, Berlin veya Suriye’ye gitmek. Hangi öğretmen gerçekten
gitmemiz gereken yeri bilir?” Yüce Allah en iyisini bilir! Ve Peygamberi bilir ve o kişiler ki İlahi Huzur’dan
alabilen ve öğrenebilen kimseler bilir.
Şimdi Peygamber Efendimiz’den söyleyeceğiz. O son vakitler geldiği zaman – Yani, ahir zamana ulaşıldığı
zaman, bu dünya hayatı beklenildiği üzere – Kıyamet alametleri görünüp, kıyamet yaklaştığı zaman,
Peygamberimiz’in müminlere tavsiyesi Suriye’nin başkenti Şam’a gitmeleridir. Şam, Damaşk. Büyük Şeyh
Efendi’nin hadisi şerif’te işaret edilene göre Şam’ın kalbi olarak tarif ettiği bölge; Şam’daki Emevi
camisinden(Umayyah), devenin yürümesiyle altı gün Kuzey’e doğru, altı gün Güney’e doğru, altı gün
Doğu’ya doğru, altı gün de Batı’ya doğru, olan bölge hep Şam arazisidir.
Her yöne, böylece bu bu bölge Şam arazisidir. Arz-ı Şam, Şam toprağı. Fakat bu arazinin kalbi, Büyük
Şeyhimin açıklamasına göre ben söylüyorum. Bir kimse Emevi Camisinin minaresine çıkıp ve oradan her
yöne baktığı zaman. Gözünün görebildiği bütün mesafe, her yöne doğru, Şam toprağının kalbidir. Şimdi
öyle bir zaman gelecek ki, Peygamber Efendimiz bildirmiştir, bütün müminler Şam toprağında
buluşacaktır.
Öyleyse şimdi o isterse Şam’a adım adım yaklaşabilir, eğer onu kendi ülkesinde tutan herhangi bir bağı
yoksa, işi, gücü yoksa, evet! Anlamalısınz ki, Peygamber Efendimiz’in(sav) tavsiyesine göre şimdi
kalınacak yer Şam’dır. Şam arazisidir. Şimdi (okumaya) devam edelim. İshak’ın karısı yazmış: “Diğer
taraftan Şeyh Salah bizi davet ediyor. Diğer tarafdan Şam’a gitmeye davet var.
Biz ne yapmalıyız?” ŞN: Şeyh Salah kimdir? Tamam bildim. “Bizim rehberimiz kimdir? Senin son
mektubunu okuduktan sonra, Şeyh Nazım’ın bizi kabul etmeye hazır olduğunu hissettim, fakat bize
çağırılmışız hissi gelmedi. Bu dünyadaki bizim yolumuz bizi nereye götürmektedir? Allah’ın bizden ne
istediğini biz nasıl bileceğiz?” Yüce Allah herkes için bir istikamet ve varış noktası tayin etmiştir.
Ve eğer herkes kendi istikametini bilseydi o zaman Peygamberlere ve Peygamber varislerine gerek
olmayacaktı, yani evliyalara. Çünkü istikamet görünmezdir veya karanlıktadır. Gizlidir, siz onu Yüce Allah
ve Peygamber Efendimiz’den gelen mümtaz bir yol/tarikat olmadıktan sonra bilemez ve göremezsiniz.
İshak, Allah’ın bizden ne istediğini biz nasıl bilebiliriz diye sorduğunda, aslında istikameti hakkında
soruyor. Nasıl yapmalıdır? Ve onun ne yapması gerekir?
Bunu sadece Peygamber varisi olan hakiki bir Şeyh bilebilir. M: O Burhaniye Tarikatını bilir. Bu
Peygambere bağlantısı olan gerçek bir tarikat mıdır, yoksa? ŞN: Burhaniye 41 tarikattan birisidir, eğer bir
kimsenin Peygamber’e(sav) manevi/ruhani bir bağı varsa, o kişi bu zamanda Nakşibendi de olmalıdır. Ve
hakikat çok değerli bir şeydir, herkesin hakikati bilmesi kolay değildir.
(Mektup) “Şeyh İsa’nın okuluna geldik ancak öğrendik ki artık talebesi yok ve sonra Şeyh Salah’la
tanıştık, o bize dedi ki doğduğumuzdan beri onun okuluna gelmemiz bizim kaderimizdi. Şeyh İsa bunu
nasıl bilmez ki? Öyleyse biz hakiki rehberlik olduğuna nasıl inanabiliriz? Şeyh Salah İshak’ın kendisiyle
birlikte Berlin’de kalmasını istiyor. O dedi ki İshak ve karısı kendi cemaatına katılıp onunla birlikte olmak
için yönlendirildiler.
Fakat İshak Berlin’e gitmek konusunda kararsız, çünkü Şeyh Salah’la arasında fikir ayrılıkları var.
Öncelikle Ahmediyye hareketi. Şeyh Salah Mirza Gulam Ahmed’i takdir ediyor, ve ben ona Ahmediyye
hakkında bir yazı gönderdim ki bu yazı onların İslam’la bütünleşmediğini söylemektedir. İkinci olarak
Suriye’deki hayat şartlarımız ve tarzımız.
Şeyh Salah başkalarının verdiği parayla yaşamamız fikrini sevmedi. İshak’ın Suriye’ye gelme konusunda
tereddütü için diğer bir sebep de Suriye’nin ve Orta Doğu ülkelerinin karışık durumudur. Çocuklarla
çarpışma ve kavgaların olduğu bölgelere gitmenin iyi olmadığını düşünüyor. Başka bir nokta, İshak diyor
ki eğer bir kimse başka bir Şeyh’e bağlanacaksa, o kişi buna kendi başına karar vermemelidir. İshak da
buna kendi başına karar vermek istemiyor. Fakat kendisi için doğru olan yola gitmek istiyor.”
Hepsi bu mu? Bunların hepsine cevap olarak Şeyhlerin tadı diyebiliriz, öyle birini bulmalıdır ki ondan her
konuda memnun/razı olsun. Kalbi onun kalbine uygun olsun. Tümüyle uygun bir ahenk içerisinde;
ayakkabı giyecek adam gibi; büyük değil, küçük değil, uygun. Bu işarettir, Şeyhini bulmak için güçlü bir
işaret, ki onu kabul edebilesin. On tane ayakkabı olabilir orada, ama sen giyebilmek için sadece sana ait
olanı arıyorsun. Bin tane şeyh olabilir ama sen kalbin hangisine atıyor, onu aramalısın.
Evet doğru olan budur! Ve sen onu bulana kadar başka başka birilerine bakabilirsin. Ve sonunda dersin
ki, “evet işte bu!” Sultan-ül Arifin Beyazidi Bestami, kendi Şeyhini kendi Pirini bulana kadar, 99 şeyh
değiştirmiş. Böyleyse, İshak ararken onlara baksın. Razı olmuyorsa, kafası uyuşmuyorsa, inançta,
hareketlerde, fikirlerde, o Şeyhle uyuşmuyorsa, nasıl onunla olabilir ki? O ona nasıl şeyh olabilir ki?
Değildir!
O onun için etmez. Eğer bu kadar nokta yazıyorsa, bu demektir ki kalbi onunla tamam değildir – kalbine
hitap etmiyor demektir. Aklına yatmamış, kalbi ve hareketleri uymamış. O zaman gidip kalbine uyacak
başka birini arayabilir. Onu bulunca (mulazim) onu tutabilir. Devam etsin kalbi ona arkadaş gibi ısınıyor
mu? Başka bir işareti yok! Bu işaret kafidir, o kimseyi bulana kadar başkalarına bakabilir. Şimdi biz konuşuyoruz – eğer (bu konuşma) kalbine hitap ediyorsa buraya gelmek de ona kafidir. Ve
diğer noktayı yazan kim, karısı mı? İshak’ın Suriye’ye gelmemesinin sebebi, onun Suriye ve diğer Orta
Doğu ülkeleri hakkındaki fikri.
Şimdi bütün ülkelerde karışık durumlar var. Her ülkede, şimdi belki kendi ülkesinde sorunlar
olmayabilir. Fakat sorunlar her an çıkabilir, belki Orta Doğu ülkelerinden bile fazla. Şimdi madem biz
inanıyoruz ki Hakiki Koruyucu Yüce Allah’tır, O kulunu korumak istediği zaman, hiç kimse ona zarar
veremez. Yüce Allah kulunu korumayı dilerse, o kula kimse zarar veremez. Ama istemezse, o kulu da
kimse gözetemez, koruyamaz.