Şeyh Muhammed Nazım el-Hakkani en-Nakşibendi Hazretlerinin 1983 Sohbeti


Kısa bir iki söz söyleyelim ki mühimdir bu bugün, bu gece hem cuma gecesidir. Hem bizde bayram
gecesidir iki fazilet cem olmuş olan bir şerefli gecedir. Bu gece burada bir toplantımız oldu. Cenabı Allah
bizi bu rihabda bu ahiret Sultanının, onunla beraber olan makam sahiplerinin huzurunda onlara inzal
olan rahmetlerin altında Cenabı Mevla lütfedip bizi toplamıştır. Bu, buraya gelen kimseler bu gecede
elbette ki büyük bir haz ve nasip sahibi olmuşlardır. Bu parayla değil, bu Cenabı Hakk’ın lütfu keremidir.
Keşke bütün İslambol hepsi iştirak etmiş olsalardı. Elbette ki zahiri olaraktan fiziki bölgeleriyle buraya
toplanmaları güçtür. Lakin kalben, kalben burada toplanmaları mümkündür. Gönüllerini buraya
göndermiş olsalar buraya inzal olan rahmet ve inayete ve nuraniyet ve ruhaniyete onlar da müşerref
olurlar.
Nitekim uyanık kimseler menasiki haccın yani hac farzlarının yerine getirildiği arefe gününden itibaren
Arafat dağında, sonra Müzdelife’de, sonra Mina’da, sonra Kabe-i Muazzama’da yapmakta oldukları
vakfelerde telbiye, tekbir, zikir ve münacatlarda ya Rabbi bizi de bulundur, uyanık muminler bunu talep
ederler. Gerçi uzakta kaldık ama ya Rabbi Sen Kadir-i Muktedirsin.
Onları olduğu makama bizim ruhaniyetimizden bir kuvvet veyahut melekut aleminden tayin edeceğin
kun fayakun, Sen’in halk edeceğin Melaike-i Kiram’dan orada bizim namımıza vakfeye durup telbiye edip
Lebbeyk çekip, tekbir alıp, münacat edenlerle birlikte onları oraya hazır etmek Sana güç değildir ya
Rabbi. Kalbimizden gönlümüzden onlara iştirak ederiz, dediğin vakitte sen de oradasın.
Bunun gibi, bu mübarek gecedir. Burası mütevazı, pek mütevazı bir dergahtır, bir ahiret sultanının
mütevazı bir dergahıdır. Elbette ki 12 milyonluk şehrin Müslümanlarını mükelleflerini buraya toplayamaz
lakin kalben onun için her cuma gecesi mübarek gecemizdir.
Kalben siz uyanık olup nerede gerek İslambol içre, gerek Mabeyn el-mağribi vel maşrikinin arasında
vebilehaz ve bahusus Kabe-i Muazzama’da Medine-i Münevvere’de ve Salisul Haremeyni Şerifeyn olan
Kudsü Şerif’te ve sair mukaddes makamlarda cem olan, toplanan Sen’in zikrine meşgul olan, Sen’in
muhabbetinle toplanan, Sen’in inayet, hidayet ve rahmetlerine muntazir olan has kullarınla bizi de yaz. Bu geceye mahsus değil her böyle mübarek gecelerde bunu talep edersen elbette ki o feyiz
dalgalarından sana da yetişir, feyiz alırsın. Feyizler iyidir. Susayan ağaca su nasıl fesih eder, buna hayat
verir. Bizim imanımıza feyiz hayat verir, kuvvet verir. Bütün feyizli meclisi ara. Bulamadın kalben
teveccüh et, ya Rabbi Sen’in ilahi feyzine mazhar olan meclislerde beni de hazır eyle. Kalbin, gönlün,
ruhaniyetin onlarla beraber olsun. Onlara içirdiğin ilahi feyzinden bana da içirt ya Rabbi. İmanımı takviye
eyle. gürleştir ya Rabbi diye münacatta bulununuz, isteyiniz.
Evet. İşte bu mübarek bir çok mübarek bir gecedir. Bir iki söz bize, kalbimize verilmiş olan kısa bir
nasihat veya sohbet olsun. Ey müminler İslam dini ne kadar iyilikler varsa hepsini getirmiştir. Kulun
Rabbisine karşı yapabileceği, takdim edebileceği bütün tazimatı, ibadet ve taatı kemaliyle getirmiştir.
Sonra kulların kullara karşı yapacakları iyilikler ki maruf denir ona. Ki onlar da kulun kula karşı olan
iyilikleri de Cenabı Allah’ın (cc) razılığını kazandırır. Veyahut daha umumi sözle kulun bütün mahlukata
karşı yapacağı muamele, göstereceği merhamet, yapacağı yardım ve hizmet de Cenabı Mevla’yı hoşnut
etmeye vesiledir.
Cenabı Hakk’ın bizden razı olmasına vesiledir. Hazreti Ömer Efendimiz (ra) dünyadan geçti. Allah O’ndan
razı olsun. Rüyada Onu Sahabe-i Kiram’dan görenler olup, ona sormuş. Demiş ki ya Ömer, Cenabı Hak
sana ne gibi muamelede bulundu. Hazreti Ömer Efendimiz (ra) demiş ki Rabbim beni huzurunda
durdurup ya Ömer dedi, sana rahmeyledim. Yani sana rahmet eyledim. Seni rahmetime gark eyledim.
Rahmetlerime seni nail eyledim.
Bilir misin ki filan günde sen Medine-i Münevvere’de o gezerken, üzerinde halife bulunduğun insanların
hal ve şanları nedir diyerekten gezerken, bir mahalden geçtin de bir takım çocuklar gördün. Bir takım
çocuklar, küçük mükellef olmayan çocuklar bir serçe kuşunu bacağından bir sicimle bağlayıvermişler. O
kuşcağızı bırakıyorlar, pır diye uçuyor, fakir uçamıyor, tekrar çekiyorlar. Kaçıp kurtulmak istiyor.
Her defasından ayağından bağlı, tekrar tutuyorlar. Sen bu hali gördüğün vakitte o Ben’im yarattığım
kuşcağıza merhamet ettin. Dedin ki ey çocuklar geliniz buraya bunu bana siz verir misiniz? Sizi ben
memnun edeyim. Nasıl istersen ey kimse. Çoluk çocuk tanıdığı yok da, ey kimse sen madem istedin, bizi
razı ediyorsun, verelim sana. Sen o çocukları razı ettin, gönüllerini aldın. Kuşcağızı, Benim yarattığım o
serçe kuşunu ellerinden aldın, azat ettin.
O Benim yarattığım zayıf mahlukuma sen merhamet ettiğinden dolayı sana merhamet ederim ya Ömer.
Sahabe-i Kiram’ın içerisinde en iyileri 40. müslüman, İslamı izhar eden, yā muẓhirū dīn al-İslām,
huzurunda selam verirken Ey dini İslamı aşikare izhar eden kimse ya Ömer Efendimiz’in ikinci veziri. Ve
kendisi hayatında ikinci veziri ondan sonra da ikinci halifesi. İslam’ın nurunu Çin’den Maçin’den Atlas
Okyanusuna kadar uzandıran bir zat. İbadetü taat ve Peygambere bağlılık ve sevgi ve hizmet cihetiyle ve insanların enbiyadan sonra en efdali
Hazreti Ebubekir (ra), ondan sonra ikinci gelen Hazreti Ömer’dir (ra). Bu kadar ibadetü taatlardan hiç
birisini zikretmedi diyor. Yalnız filan günde o kuşcağıza sen merhamet ettin, azat ettin. Onun için diyor
seni bağışladım. Allah istediğini yapar. Cenabı Hakk’ı nasıl hoşnut edeceksin? Çok dikkatli olacaksın.
Ummadığın yerde bak, Hazreti Ömer’e (ra) böyle dedi. Bana böyle muamele etti diyor. Hiç de başka
şeyleri saymadı. O da Cenabı Peygamber salavatullahi ve selamu aleyh saadetle buyurdu. İrhamu men fil
ard yarhamkum man fissema. Hadisi Şerif. Yeryüzündekilere merhamet ediniz. Ki emri, hükmü yüce olan,
mülk ve melekutun mutlak sahibi olan o Allah (cc) size merhamet etsin. Rahmet etsin isterseniz,
yeryüzündeki mahlukatına merhametli olun.
İşte onun için onu dedim ki kulun iki mühim taat yolu vardır ki iki yoldan da Cenabı Allah’ı razı kılar.
Birisi İslam’ın birinci rüknü Allah’a (cc) karşı taat, ikinci rüknü mahlukatına şefkat ve merhamet üzerine
olmaktır. Her ikisi de İslam’da İslamiyet’te kemalini bulmuştur. Sonra bunda Cenabı Hak ey kullarım
elinizden geldiği derecede buna dikkat ediniz. Yüzde yüz yapamazsanız yüzde bir de yapsanız gene Ben
hoşnut olacağım. Yeter ki elinizden geldiğini geri bırakmayasınız.
Bir de İslamiyet kötülük nev’inden ne varsa onları da yasaklamıştır. Kötülükten ne varsa ki insanlara ve
insaniyete zarar verir, küçük büyük deme, mekruh deme. Hepsini yasak etmiştir. İslamiyet’te kötülüğe
müsamaha yoktur. Bitti. Sen Müslüman olarak da kötülüğe müsamaha etmeyeceksin. Fenalığa
müsamaha etmeyeceksin. Zulme müsamaha etmeyeceksin.
İşte bundan ibaret. Ne kendi zatında, şahsında ne başkasında kötülüğe müsamaha yok. Biz müsamaha
ede ede, ede ede bu hale geldik. Yüce İslam dini, Estaizubillah “el yevme ekmeltu lekum dînekum.” (5:3)
Cenabı Peygamber’e (sav) müjdeyle bu ayet….

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir